Bilgi TR
Gazneliler Uyeoll10

Bilgi TR'ye hoşgeldiniz! Forumumuzdan Tam Olarak Yararlanabilmek İçin Lütfen Üye Olun Sadece 10 Saniyenizi Ayırarak Forumumuza Uye Olabilirsiniz ...

Eğer mevcut bir üyeliğiniz varsa lütfen alttaki "Giriş Yap" bağlantısına tıklayın. Üye değilseniz Forumca Forum'u kullamaya hemen başlamak için lütfen aşağıdaki Kayıt Ol Butonuna Tıklayın üyelik formunu doldurun ve "Gönder" tuşuna basın.
Bilgi TR
Gazneliler Uyeoll10

Bilgi TR'ye hoşgeldiniz! Forumumuzdan Tam Olarak Yararlanabilmek İçin Lütfen Üye Olun Sadece 10 Saniyenizi Ayırarak Forumumuza Uye Olabilirsiniz ...

Eğer mevcut bir üyeliğiniz varsa lütfen alttaki "Giriş Yap" bağlantısına tıklayın. Üye değilseniz Forumca Forum'u kullamaya hemen başlamak için lütfen aşağıdaki Kayıt Ol Butonuna Tıklayın üyelik formunu doldurun ve "Gönder" tuşuna basın.
Bilgi TR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Bilgi TRHoş geldin, .
Son Ziyaretiniz: Perş. Ocak 01, 1970
Mesaj Sayınız: 0

 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapChat Sayfası

 

 Gazneliler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
SyLvesTeR_
#Forum Yöneticisi>>SyLvésTéR_
#Forum Yöneticisi>>SyLvésTéR_
SyLvesTeR_


Knight Online ProfessionaL Rogue PLayer
Profil
Gazneliler Ytbtwzh9q9
ѕσηυмυz мσяg α¢ вι тυвσяg , нαуαт вιя σуυηѕα єgєя вιz∂є נєтση ¢σσк _

5
<i><u><b>Cinsiyet</b></u></i> Erkek
Türkiye
+Rep : 340
Mesaj Sayısı : 322
Basarı Puanı : 3
Doğum Tarihi : 28/09/95
Kayıt Tarihi : 01/03/10
Yaş : 28
Nerden : Izmir
İş/Hobiler : Ogrenci
Gazneliler Wfod7dlpq8
Gazneliler F03gq9Gazneliler 125_125_2Gazneliler 88_31_1

Gazneliler Empty
MesajKonu: Gazneliler   Gazneliler EmptyÇarş. Mayıs 26, 2010 9:23 pm

Gazneliler (969-1187) Türkler'in tarih boyunca yayıldıkları ve devletler kurdukları ülkelerden birisi de
Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır. Türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manalarında kullanılmaktadır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Afganistan'dır. Türkler bu bölgede M.Ö. II. yüzyıldan itibâren devletler kurmağa başlamışlardır. Bu
Afganistan Demokratik Cumhuriyeti merkezi Asya’da dağlık bir kara devleti. Başkenti Kabil'dir. Yüzölçümü 657.500 km2 nüfusu Soyyet işgali öncesi nüfusu yaklaşık 15 milyon olan ülkenin nüfusu bugün 1.424.000 (1998)'dir. Ülkenin Resmi dili Peştuca ve Farsça'dır. Resmi para birimi Afgani dini İslam'dır. Doğu ve Batı Asya’yı birleştiren ana mihver üzerinde olup, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, İran, Pakistan ve Çin ile çevrilidir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Türk devletlerinden biri olan Gazneliler, isimlerini başkentleri
Hemen her dönemde devlet kuran Türklerin, günümüze kadar kaç devlet kurduğu konusu tartışmalıdır. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında hangi kıstaslara dayanılarak belirlendiği tam olarak anlaşılamayan ve sonradan Cumhurbaşkanlığı forsunda yıldızlarla simgelenen on altı Türk devleti diye bir konu vardır. O zamanlar nasıl belirlendiği günümüzde bile bilinemeyen
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Gazne şehrinden almışlardı, ancak bu devlet tarîhî kaynaklarda Yemînîler ve Sebükteginîler olarak da zikredilmişlerdir.

bkz. Gazne Devleti
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Samanî Devleti (1005)'nin en parlak devrinde büyük sayıda Türk grupları Maveraünnehir yoluyla İslâm dünyasına getirilmekteydi. Bunların büyük kısmı
Amu Derya ile Siri Derya arasında kalan ünlü tarihî Türk ülkesi. Bugün buralarda on milyona yakın Türk yaşar. Bu bölgelerde, çok eski ...
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Abbasî Halîfeleri ve eyaletlerdeki Arab ve İranlı vâlilerin hizmetinde asker veya muhâfız kuvveti olarak hizmet görmekteydiler. Böylece 9 ve 10. yüzyıllar esnâsında Türk askerlerinin İslam dünyasının doğu ve merkezî kısımlarına tedrîcî bir girişi vardı. Bu sırada İran'daki iki büyük hânedân,
İslam, Allah'ın insanlara Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir. Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Büveyhiler ve
Büveyhiler onuncu asırda İran’da kurulan ve eski Sâsânî İmparatorlarının soyundan geldiğini iddiâ eden Şiî hânedân. Büveyhîlerin kurucusu, Ebû Şûcâ Büveyh çok fakirdi. Çocuklarıyle berâber sırtlarında odun taşıyarak geçinirlerdi. Büveyh’in üç oğlu, Ali, Hasan ve Ahmed doğup büyüdükleri Deylem’de hüküm süren Deylemî Devletinin ordusunda uzun müddet paralı askerlik yaptılar. Zamanla orduda otoriteleri arttı. Hazar Denizinin güneyindeki bölgede, iktidâr boşluğ
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Samânîler mahalli kuvvetlere ilâve olarak Türk askerlerini kullanmağa başlamışlardı.

Nitekim 912 yılından sonra Samani Devleti'nin vâlîleri ve kumandanları arasında Türk isimlerine de tesâdüf edilmeye başlamıştı. Bu Türklerin İran dünyâsında askerî lider ve vâliler olarak seçkin bir sınıf teşkil ettiler. Merkezî hükümetin otoritesi zayıfladığı anda, bu Türk kumandanlar devlet içinde kuvvet ve kudreti ele geçirerek yarı-bağımsız bir şekilde hüküm sürüyorlardı.

Sâmânî Devleti zayıflamaya başladığı sırada Sîmcûrîler, Kara Tegin İsficâbî ve Baytuz gibi Türk âile ve kumandanlar bazı bölgede hâkimiyet kurmuşlardı.

Nitekim Gazneliler de, Sâmânî Devleti'nin dağılma ve saray isyanları devresinde durumdan yararlanarak ortaya çıkan Türk âilelerinden birisidir. Sâmânî Devleti içinde Türklerin en mühim şahsiyetlerinden biri olan Horasan orduları kumandanı Alptegin, 961'de Vezîr Ali Muhammed Bel'amî ile birleşerek kendi adayını zorla Sâmânî tahtına oturtmak istedi. Fakat bu arzûsunda başarısızlığa uğradı. Alptegin, bu başasırızlıktan sonra, beraberindeki çok az bir kuvvetle, Doğu Afganistan'daki Gazne şehrine çekilmeğe mecbur kaldı ve mahallî bir hânedân olan Levikleri bertaraf ederek adı geçen şehre hâkim oldu (962). Bu sûretle Gazneliler Devleti'nin temeli atılmış oluyordu.

Gazne şehrinin bulunduğu Afganistan'ın bu bölgesinde Türklerin mevcûdiyetinin İslâm'dan daha önceki devrelere dayandığını kısaca belirtmiştik. Bu bakımdan Gazneliler Devleti sadece Alptegin'in beraberinde getirdiği Türk askerlerine dayanmamaktadır. Muhakkak ki, bu bölgeye önceden gelenler devlete bir temel olmuş, daha sonra kuzeyden gelecek Türkler de Gazneliler'in gelişmesini sağlamıştır.

Levik Hânedânı Gazne'yi kolay kolay elden bırakmamış, Alptegin (öl. 963)'e halef olan oğlu Ebû İshak İbrahim zamanında (966) bu şehri ele geçirmiştir. Ebû İshak, Sâmânî Emîri'nin yardımı ile Gazne'ye tekrar hâkim oldu. Bu sâyede Sâmânîler bu bölge üzerinde hiç olmazsa ismen hâkimiyet kurdular. Ebû İshak İbrahim'in oğlu olmadığından ölümünden sonra devletin başına Türk kumandanlarının geçtiğini görüyoruz. Bunlardan birincisi Bilge Tegin idi.

Bilge Tegin, Gerdiz Kalesi'ni kuşattığı sırada ölmüş (974-5), yerine Böri Tegin (veya Pîrî Tegin) geçmişti. Ancak Böri Tegin'de Gazne'de fazla hüküm sürmemiş, kabiliyetsizliği sebebiyle, Türkler tarafından görevinden uzaklaştırılarak yerine Alptegin'in en çok güvendiği taraftarlarından biri olan Sebüktegin geçirilmişti (977).

Sebüktegin, oğlu Mahmud'a bırakmış olduğu Pend-name'sine göre, şimdi Kırgızistan hudutları içinde bulunan Isık-göl sahillerindeki Barshân bölgesinde dünyaya gelmişti. O'nun Karluk Türkleri'ne bağlı boylardan birine olması çok muhtemeldir. Sebüktegin'in başa geçmesiyle Gazneliler Devleti, hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir hânedânın idâresi altına girmiş oldu. Bir diğer yönüyle Gazneliler Devleti'ni, kuruluş yıllarında yöneten Türk kumandanların yerine artık bir hânedân almış oluyordu.

Sebüktegin, görünüşte Sâmânîlerin bir vâlisi olarak hareket etmesine rağmen, bağımsız Gazneliler Devleti'nin temeli kuvvetli bir şekilde onun zamânında atılmıştı. Çok geçmeden Türklerin kudreti Gazne'den doğu Afganistan'daki Zâbulistân bölgesine yayıldı. Şüphesiz 5 ve 11. yüzyıla kadar merkezî Afganistan'daki Gûr'un erişilmez dağlık bölgelerinde putperestlik devam etmişti. Sebüktegin, Zâbulistân asîlerinden birinin kızıyla evlenerek buradaki mahallî duyguları kendi tarafına çekmeye çalıştı.

Sebüktegin, devletin devamlılığını emniyet altına almak için en iyi yolun dinamik bir genişleme siyâseti izlemek olduğunu görmüş olmalıdır. Nitekim iktidâra geçtikten sonra rakip Türk gulam grupların bulunduğu Büst şehrine bir sefer düzenleyerek ele geçirdi. Aynı zamanda kuzey-doğu Belucistân'daki Kusdar bölgesini Gazneli topraklarına ilâve etti. O hâkimiyetini Toharistân ve Zemîndâver'e kadar genişletmiş ve daha sonra gözlerini Hindistan'a çevirmişti.

Onuncu yüzyılda Lâğân ve Kâbil'e kadar aşağı Kâbil vâdisi kudretli Vayhand Hindûşâhî hükümdârlarının hâkimiyeti altında idi. Bu hükümdârlar İslâm'ın kuzey Hindistan'da yayılmasına bir engel teşkil ediyorlardı. Neticede takriben 986-7'de Kâbil-Lâğmân bölgesindeki çetin savaşlardan sonra Hindûşâhî Râcâsı mağlûb edildi ve Sebuktegin Kâbil nehri boyunca Peşâver'e kadar ilerlemeye ve orada İslâmiyet'in tohumlarını ekmeğe muvaffak oldu.

Sebüktegin'in bundan sonra Sâmânîlerin iç siyâsetinde önemli rol oynamağa başladığını görüyoruz. Türk kumandanlarından Ebû Ali Sîmcûrî ve Fâik ittifâkına karşı, Sâmânî emîri Nûh b. Mansûr, Sebüktegin'i yardıma çağırmıştı (994). Sebuktegin ve oğlu Mahmud Horasan'a gelerek bu isyancıları mağlûb ettiler (995). Bunun neticesinde Sâmânî emîri onlara unvanlar ve ayrıca Mahmûd'a da Horasan orduları kumandanlığını vermişti. Sebüktegin, Gazneli Devleti'nin temellerini sağlam bir şekilde attıktan sonra 997 yılında öldü.

Sebüktegin daha hayatta iken küçük oğlu İsmail'in, tahta çıkmasını kararlaştırmıştı. Ancak yetenekli ve kudretli bir şahsiyete sâhib bulunan büyük oğlu Mahmûd bu kararı dinlemeyerek mücâdeleye girişmiş ve İsmâil'i mağlûb ederek Gazneliler tahtını ele geçirmişti. Mahmûd daha sonra Sâmânî Devleti'nin iç işlerine karıştı. Ayrıca Sâmânîler tarafından tanınmayan Bağdad Abbâsî halîfe el-Kâdir Billâh adına hutbe okuttu.

Halîfe ona Yemîn ed-Devle Emîn el-Mille lâkabını verdi. Diğer taraftan artık Sâmânî Devleti yıkılmak üzere idi. Nitekim 999 yılında Karahanlılar bu devleti ortadan kaldırdılar. Gazneliler ve Karahanlılar bu devletin topraklarını paylaştılar. Mahmûd, Horasan'da iktidârını sağlamlaştırdıktan sonra Sâmânî Devleti'nin hudud bölgelerini, yani Sistân, Cüzcân, Huttal ve Hârezm'i kendi kontrolü altına aldı.

Mahmûd daha sonra bu zamana kadar putperestliğin hâkim olduğu bir bölge olan Gûr'u kontrol altına almağa çalıştı. Buraya birincisi 1011 ve ikincisi 1020'de iki sefer tertiplendi ve bazı mahallî reisler zorla itâat altına alındı. İslâm dîninin esaslarını öğretmek için bölgeye hocalar bırakıldı. Fakat Gûr, Gazneliler tarafından alsâ tam olarak itâat altına alınmamış ve İslâm'ın bu bölgede yayılması ağır bir seyir tâkip etmiştir. Sultan Mahmûd Sâmânî Devleti topraklarının büyük bir kısmı üzerinde hâkimiyetini kabul ettirdikten sonra, Hindistan'a seferler yapmağa ve burada İslâm dînini yaymağa başladı. Yeni ve gelişmekte bulunan başkent Gazne'nin kuzey Hindistan ovalarına hâkim yüksek bir yaylanın tepesinde bulunması bu seferlerin yapılmasında büyük kolaylıklar sağlıyordu.

Mahmûd, Hindistan'a on yedi sefer yaptı, bu seferler onun saltanatının büyük bir kısmını doldurmuştur. Sultan'ın Hindistan seferlerinin en önemlisi, 1025-6'daki Somnât seferi idi. Bu sefer sonunda kazandığı zaferin yankıları sür'atle İslâm dünyâsında yayıldı ve Sultan Mahmûd'un Sünnî İslâm dünyâsının kahramanı olmasına yardım etti. Abbâsî Halîfesi tarafından sultan ve âilesine yeni şeref unvanları verildi.

Sultan Mahmûd, zaman zaman Karahanlılar Devleti ile de savaşmış ve onlara üstünlüğünü kabul ettirmiştir (bk. Karahanlılar kısmı). Hayatının son yıllarında ise Türkmenlerin Âmu-Deryâ (Ceyhun)'yı geçerek Horasan'a yerleşmelerine izin vermiş, fakat daha sonra Türkmenlerin bu bölgedeki halkı rahatsız etmeleri üzerine onları mağlûp etmişti. Ancak Türkmenlere Horosan'da yerleşme izni vermesi Gazneliler Devleti için ileride büyük bir tehlike teşkil etmiştir.

Mahmûd, batı yönünde de devletini genişletmiş ve Irak'daki Büveyhîleri mağlûp ederek Irak-ı Acem'i kendi imparatorluk sınırları içine katmıştı. Sultan Mahmûd 1030 yılında Gazne'de öldü. Sultan unvanını ilk olarak kullanan hükümdârın Mahmûd olduğu rivâyet edilmiştir. O çağdaşlarının nazarında nasıl şöhretini Hindistan'da İslâm dînini yaymakla kazandı.

Sultan Mahmûd'un ölümünden sonra Gazneliler Devleti'nde tekrar taht mücâdelesinin başladığını görüyoruz. Neticede Mes'ûd, kardeşi Muhammed'i mağlûp ederek Gazneliler Devleti'nin başına geçti. Muhammed'in gözlerine mil çekilerek hapsedildi. Mes'ûd, iyi ve cesur bir askerdi. Ancak şiddete taraftar olması ve içkiye düşkünlüğü sebebiyle devlet idâresinde babası kadar başarılı olamadı.

Sultan Mes'ûd, birçok husûslarda babasının kuvvetli karakterinden yoksundu. Maiyeti onun keyfî hareket ve avâreliğinden şikâyetçi idiler. Mes'ûd babasının Hindistan'daki başarısını korumakta kararlıydı. Ancak Karahanlılar Ali Tegin ve Selçuklu tehlikesi karşısında buraya babası kadar çok sayıda sefer tertibleyemedi. Yine de 1033'de bir sefer tertipleyerek Sarsûtî veya Sarsâva kalesini zapt etti.

Daha sonra, Selçuklu tehlikesinin artmasına rağmen, 1037-38 kışında Delhi yakınındaki Hansî kalesine yapılan bir seferi bizzat yönetmekte ısrar etti ve bu kaleyi de ele geçirdi. O Hindistan'a yaptığı seferlerde başarı kazanmasına rağmen, Selçuklular karşısında büyük bir muvaffakiyet elde edemedi.

Neticede, Tuğrul Bey ile Dandanakan'da karşılaştı ve üç gün süren bir savaştan sonra ağır bir yenilgiye uğradı (1040). Mes'ûd, Selçuklular'a karşı koyamamak korkusu ile ailesini ve hazinelerini toplayarak Hindistan'a doğru çekildi. Ancak bu yolculuk sırasında bir ayaklanma sonucu tahttan uzaklaştırılarak kör kardeşi Muhammed ikinci kez tahta çıkarıldı. Mes'ûd ise öldürüldü (1041).

Mes'ûd'un oğlu Mevdûd, babasının intikamcısı ve taht iddiacısı olarak ortaya çıktı ve mücâdelesinde başarılı oldu. Amcası Muhammed ve taraftarlarını mağlûp ederek Gazneliler Devleti'nin başına geçti (1041). Ancak Mevdûd'da Gazneliler Devleti'nin duraklama devrinin kaderini değiştirecek meziyetlere sahip değildi.

O, gerek Hindliler ile ve gerekse Selçuklular ile mücâdele etti ve Selçuklu akınlarını geçici olarak durdurabildi. Mevdûd, komşu devletler ile bir ittifâk meydana getirerek Selçuklular üzerine yürüdüğü bir sırada öldü (1049).

Medûd'da sonra kısa sürelerle oğlu II. Mes'ûd ve I. Mes'ûd'un oğlu Ali tahta geçtiler. 1050 yılının başında Gazneliler tahtında Mahmûd'un oğlu Abdurreşîd'i görüyoruz. Fakat 1053 yılında Tuğrul adındaki bir Türk kumandan Abdurreşîd dahil on bir şehzâdeyi öldürerek Gazneliler Devleti'nin başına geçti.

Ancak onun hâkimiyeti de çok kısa sürmüş ve yine bir Türk kumandan tarafından öldürülmüştü. Daha sonra Gazneliler tahtına I. Mes'ûd'un oğlu Ferruhzâd geçirildi. Sultan Ferruhzâd Selçuklular ile başarıyla mücâdele etmiş ve 1059 yılında ölmüştür. Tahta geçen kardeşi İbrâhîm devrinin en önemli olayı, hiç şüphesiz uzun yıllar devam eden Selçuklu-Gazneli mücâdelesinin bir barış ile sona erdirilmesi idi (1059).

Sultan İbrâhîm, babasının ve dedesinin zamanındaki Gazneliler Devleti'nin parlaklığını yeniden sağlamaya çalışmış ve bu barış sırasında Selçuklu sultanları ile eşit şartlarla müzâkereye girmişti. Daha sonra iki hânedân arasında evlilik münâsebetleri ile bu barış daha da sağlamlaştırıldı.

Sultan İbrâhîm, Hindistan'da bazı kaleler zaptetmiş ve Gûrluların çağrısı üzerine Gûr bölgesini hâkimiyeti altına almıştı. Sikkeleri üzerinde ilk defa sultan unvanı görülen Gazneli hükümdarı İbrâhîm idi. Onun saltanatı kırk yıl sürmüş ve 1099'da ölmüştür.

Sultan İbrâhîm'in yerine oğullarından III. Mes'ûd geçti. Bu hükümdâr devrinde daha çok Hindistân seferi göze çarpıyor. III. Mes'ûd'un 1115 yılında ölümünden sonra, oğlu Şirzâd bir yıl kadar Gazneliler tahtında hüküm sürdü. Daha sonra III. Mes'ûdun oğulları arasında taht mücâdelesinin başladığını ve Gazneli Devleti'nin iç işlerine Selçuklular'ın karıştığını görüyoruz. Şirzâd'dan sonra tahta Arslan-şâh geçti ise de, kardeşi Behrâm-şâh Selçuklu ailesinden Horasan melîki olan Sencer'in yardımını sağlayarak Gazneliler tahtına sâhip oldu (1117). Arslan-şâh önce Hindistan'a geçmiş, sonra Gazneliler tahtı için yeniden mücâdeleye girişmişse de bu uğurda hayatını kaybetmiştir (1118).

Sultan Behrâm-şâh, Hindistan'da daha çok isyancılar ile uğraştı. 1134 yılında önceden ödemeyi kararlaştırdığı yıllık 250.000 dinar vergiyi göndermemesi, Selçuklu sultanı Sencer'in, Gazne üzerine yürümesine sebep olmuştu. Sultan Sencer Gazne'ye kadar ilerlemiş ve Hindistan'a kaçan Behram-şâh'ı affederek yine Gazneliler Devleti hükümdârı olarak bırakmıştı (1136). Behrâm-şâh devrinin olayları arasında Gaznelilerin, Gûrlular ile olan münâsebetleri de dikkati çekmektedir.

Gittikçe kuvvetlenen Gûrlular, nihâyet bir intikam vesîlesi ile Gazne şehrini yaktılar (1151). Behrâm-şâh, yeniden Gazne'ye hâkim oldu ise de (1152), onun zamanı artık Gazneliler Devleti'nin çöküş içine girdiği bir devre idi. Behrâm-şâh, 1157 yılında öldü ve yerine oğlu Hüsrev Şâh geçti.

Sultan Sencer'in Oğuzlar tarafından esir edilmesinin yarattığı kargaşa (1153-1157) ve Gazneliler'in bu Selçuklu sultanının yardımından mahrûm kalması Gûrluların işine yaramış ve bundan yararlanarak süratle hâkimiyetlerini genişletmişlerdi. Neticede Hüsrev-şâh Gazne'yi terk ederek Lahor şehrine yerleşti. Gazneliler bundan sonra Hindistan'daki toprakları üzerinde hüküm sürebildiler. Hüsrev Şâh 1160'da Lahor'da öldü ve yerine oğlu Hüsrev Melik geçti. Nihayet Gûrlular bir hile ile onu esir ederek Gazneliler Devleti'ne son verdiler (1186-7).

Gazneliler devri, kültür bakımından da parlak geçmiştir. Sultan Mahmud ve oğlu Mesud saraylarında devrin en büyük kabiliyetlerini toplamaya çalışmışlar, şairlere hürmet ve sevgi göstermişlerdi. Sultan Mahmud'un sarayında dört yüz şairin bulunduğu rivayet edilmektedir. Edebiyattan başka tarih yazıcılığı da Gazneliler'de çok önem taşımaktaydı. Sultan Mahmud Harizm'i ele geçirdiği zaman ortaçağın büyük bilim adamlarından Biruni'yi Gazne'ye getirtmişti.

Böylece, Biruni, Hindistan'a yapılan Gazneli seferlerine katılma şansı buldu. Onun büyük eseri "Tahkik mâli'-Hind" bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bu eser Hinduların inanç ve adetlerini tarafsız olarak inceleyen ilk İslamî eserdi. Bu eserde Hind din, ilim ve coğrafyası hakkında çok geniş bilgi bulunmaktadır.

Gazneli sultanlar, mimari faaliyetleri ile de dikkat çekmişlerdir. Sultan Mahmud ve Mesud dönemi eserlerinden pek azı bugüne kadar gelebilmiştir. Mahmud, halkın yararı için çarşı, köprü, su yolu ve kemerleri ile camiler yaptırmıştır. Sultan Mesud'un kendisi de zaten yetenekli bir mimardı ve yaptırdığı bir sarayın planını kendisi çizmişti.

Gazneliler'in, Türk ve İslâm tarihindeki başlıca rolü, kuzey Hindistan'ın fütühâtına yol açarak İslâm dînine Pencâb'da kuvvetli bir dayanak noktası elde etmesi ve daha sonraki Hindistan fetihlerine bu sûretle sağlam bir zemin hazırlamış olmasıdır. Ayrıca Gazneliler, Hind dünyâsı kültürü ile doğrudan doğruya temas kuranlar olarak târîhe geçmişlerdir.

Yıllar sonra, Pakistan Devleti'nin kurulmasında da birinci derecede etken olmuşlardır. Sultan Mahmûd ve Mes'ûd'un şahsiyetleri ise halkın zihninde büyük Müslüman ve halk kahramanları olarak yerleşmişti. Mahmûd, daha sonraki İran edebiyâtında da meşhûr bir şahıs, adâlet ve insâf timsâli bir hükümdâr olarak yer almıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilgitr.1forum.biz
 
Gazneliler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bilgi TR :: Tarih Köşemiz :: Eski Tarih-
Buraya geçin: